Türkiye’de yeniden başlayan “Çözüm-Barış süreci” kapsamında Almanya’da çeşitli kurum ve kuruluşlara ziyarette bulunan DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan gezi kapsamında BAT-Cemevi’nin organize ettiği panele katıldı. Alevi toplumunun son güncel gelişmelerle ortaya çıkan kaygı, soru işaretleri ve eleştirilerine cevap veren Bakırhan, “Alevilerin içinde olmadığı bir çözüm süreci mümkün değildir” dedi.
22 Haziran Pazar Akşamı Berlin Cemevi’nde “Türkiye’deki güncel siyasal gelişmeler-Çözüm/Barış süreci’ başlıklı panele Dem Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Dem Parti MK ve bazı vekilleri, BAT-Cemevi Yönetim, İnanç, Kadın ve Gençlik Kurulları, kardeş dernek, demokratik kitle örgütleri, siyasi parti temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
Panel, BAT-Cemevi adına Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yüksel Özdemir’in açılış konuşması ile başladı. Dem parti heyetine ve katılımcılara Alevilerin Almanya’daki kazanımlarıyla ilgili bilgiler aktaran Özdemir daha sonra Türkiye ve Ortadoğu’da Aleviler başta olmak üzere birçok kimlik ve inancın, siyasal kesimlerin yaşadığı şiddet, katliam ve anti demokratik uygulamalara dikkat çekerek yeniden başlayan “Çözüm-Barış sürecine” değindi. Alevilerin son süreçte Cumhur ittifakı temsilcileri ve PKK eski lideri Abdullah Öcalan’ın kamuoyuna yansıyan açıklamaları üzerinden yaşadığı kaygıları ve soru işaretlerine dikkat çeken Özdemir Alevi toplumunun bu konudaki eleştirilerini Bakırhan’a aktardı.
“Türkiye’nin iki temel sorunu var. Kürtler ile Alevilerin hak ve özgürlük sorunları” diyen Özdemir konuşmasında şunlara değindi:
‘Böyle Bir Zihniyete Güvenmiyoruz’
“Biz yıllarca konuşmalarımızda bu iki temel meseleyi birbirinden ayırmadık. Bu hak ve özgürlüklerin savunulmasında inancımız gereği şiddet dışında bir yöntemin esas alınması gerektiğine inandığımız için demokratik siyaset çözülmesine gerektiğine inanıyoruz. Türkiye’de çok başlılıkla ilgili sorunlar olduğu için halka inme anlatabilme sorunları var ama Aleviler çok başarılı bir şekilde ‘iri olarak’, ‘diri olarak’ Alevilerin temel sorunlarını anlatmayı gerçekleştirmiş durumdayız. Gelinen aşamada Türkiye’ye demokratik bir anayasa yapılacaksa böyle bir zihniyetin (AKP-MHP iktidarının) yapması mümkün değildir diye düşünüyoruz. Pek inandırıcı ve samimi de gelmiyor. Çünkü arkasında AKP-Erdoğan’ın kendisi için yeniden seçilmesi ve iktidarı almasıyla ilgili yeni taktik ve formüllere başvurduğuna dair kaygılarımız var
‘Alevilerin Olmadığı Anayasa Demokratik Olamaz’
Dolayısıyla sadece Kürtlerin temel halka özgürlüklerinin verileceği bir anayasal düzlemde çalışmalar yapılmasına dair kaygılar var ve bunun böyle yapılmasında biz doğru bulmuyoruz. Sonuçta iki önemli noktadan birinin düzeltilmesi, birinin bırakılması, bu mevcut düzeninin sağlıklı şekilde işlemesini engelleyecek. Yani sizin iki hastalığınız varsa düzenin tedavisi düzgüne hasta olarak yaşamaya devam etmesini talep edemezsiniz. Demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti içinde etnisitesine ve inancına bakılmaksızın herkesin eşit halklara sahip yaşaması lazım. Biz Aleviler adına yıllardır şunu söylüyoruz; ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşları olarak ne bir gram fazla ne bir gram eksik hak talep ediyoruz.’ İtiraz ve taleplerimizi bu çerçevede dillendiriyoruz. Dolayısıyla Alevilerin anayasal çalışmalar içinde olmadığı ki bu mevcut hükümetle olmayacağını düşünüyoruz. Ama bundan sonra yapılacak ilk seçimde muhalefetin iktidara gelmesiyle gerçekten demokrasi çalışmaları ve anayasal düzenlemelere Aleviler olarak desteğimizin verebileceğimizin teminatını verebiliriz.
‘Tüm İnanç ve Kimliklerle Başarabiliriz’
Şu anda gündemde olan mevcut anayasal çalışmaların fıtratında demokrasi olmadığı için demokratik değerlerle oluşturulabileceğin düşünmüyoruz. Bunu oluşturulabilmesi için de sadece Kürtlerin değil, Türkiye’nin tüm birleşenlerinin, özellikle de Alevilerin de içerisinde olduğu, temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına aldığı bir çözümü, bir çalışmayı, bir çabayı ancak görebilirsek inanır ve o destekleriz. Tabi burada baştan söyleyeyim, tek başına Alevilerin de değil Anadolu’da binlerce yıldır yaşayan ve asli unsurları olan Kürtler, Zazalar, Ermeniler vb. birçok kimlikle yaşıyoruz. Türklerin buraya gelişi tarihsel olarak belli ama Aleviler ve bu kimlikler bu toprakların asli unsurları olarak bu bölgede yaşıyorlardı. İnançlarımızla birlikte yaşıyoruz. Dağdan gelip bağdakini kovma mantığıyla değil hepimiz bir arada, birlikte barış içinde eşit demokratik laik bir cumhuriyet içinde yaşamasına inanıyoruz ve bunu da güçlerinizi birleştirirsek başarabiliriz. Türkiye’yi bu ucube sistemden kurtarmak toplumuza, insanlarımıza yakışan demokratik bir anayasayı oluşturmak için hep birlikte katkımızı emeğimizi sunmak zorundayız. Bu vesileyle Avrupa’daki Aleviler ve çeşitli demokratik kitle örgütleriyle birlikte, Kürt sorunun ve Alevilerin sorunlarının ve diğer ezilen yok sayılan kimliklerin demokratik hakları için çalışmaya hep birlikte destek olmaya hazırız.”
Dr. Özdemir’in ardından söz alan Tuncer Bakırhan Berlin Alevi Toplumu AABF’nin Almanya’daki temel demokratik haklarını almaları kutlayarak sözlerine başladı. Ardından Almanya Alevi toplumu ve Demokratik kitle örgütleri adına Özdemir’in aktardığı soru işaretleri kaydı ve eleştirilere cevap verdi.
Bakırhan’ın konuşmasından çarpıcı bölümler şöyle:
‘Eksiğimizi Yanlışımızı Dinlemeye Geldik’
“Öncelikle Alevi canlarla onların mekanında olmaktan dolayı büyük mutluluk ve gurur duydum. Alevler, inancından vazgeçmemek için bir sürü zorlukları katliamları göze alan duruşlarıyla hep örnek oldular. Her adımımızda Alev canların bu inkara rağmen yüzyıllardır sürdürdükleri inanç mücadelesi, demokrasi mücadelesi bize parola oldu. O parola doğrultusunda yürümeye, mücadele etmeye devam edeceğiz. Ben kendimi burada bir misafir olarak görmüyorum. Varsa yanlış, eksik değerlendirmelerimiz düzeltelim. Bu konularda eksikliğimizi burada Alev canların huzurunda öğrenelim, düzeltelim. Başkan’ın sunumunda bir bölüm benim çok sevindirdi. Burada aldığınız haklar bir duruşun örgütlenmenin mücadelenin sonucudur. Sizi tebrik ediyorum. Doğduğunuz yeşerdiğiniz topraklarda hala inancınız tanınmıyorsa da, hala inancınıza dönük inkarlar devam ettiriliyorsa da, burada bir tüzel kişilik almanız gerçekten kıymetlidir değerlidir.
‘Alevilerin Olmadığı Biz Süreç Yürütüyorsak Bize Lanet olsun’
Şimdi biz Kürtlerin çok önemli dezavantajları var. Sosyalistlerin yanına gidince, bizim de sosyalist olduğumuzu inandırmaya çalışıyoruz. Muhafazakarların yanına gidince inançlı olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyoruz. Zaten bir türlü Alevi’de olamadık. Yani böyle bir yaklaşım olabilir mi? Biz bir süreç başlatacağız; “Kürtlerle uzlaşın. Kürtlerin kimi haklarını anayasaya koyun ama Alevileri katledin Hacı Bektaş dergahını kapatın ama içinde camii açık olsun” mı diyeceğiz! Bu öncelikle devrimciliğe sığmaz. Kürt’ün geleneğine, göreneğine, ne bileyim, vicdanına, insanlığına sığmaz. Öyle şey olur mu? Yani Kürtler de bu devlet oturup hakları için konuşuyor ama “CHP’lileri döv, İmamoğlu’nun içeri at, Alevileri de haklarını ister ver ister verme sen bilirsin” diye bir süreç mi yürütüyoruz? Böyle bir süreç yürütüyorsak vallahi bize lanet olsun! açık söylüyorum. Varsın partimiz de kapansın, hiç örgütlü bir yapımız da kalmasın. Biz birbirimize biraz uzak olmamızdan kaynaklı, üzüldüğüm boyutu buydu.
‘Kürt Nerde Varsa Alevi Yanındadır’
Türkiye’de yürüttüğümüz mücadelenin kimleri kapsadığını anlatamadığımızdan kaynaklı sizlerden özür diliyorum. Alevi canlıların dolduğu bir mekânda, Alevlerin kendisini bu işin dışında görmeleri bizim eksikliğimizdir. Bizzat Öcalan’la görüşen, yaklaşık 36 yıldır da bu mücadelenin 19 yaşından beri içinde olan ve görmediği, yaşamadığı şey kalmayan bir insan olarak söylüyorum. Yani biz yürüttüğümüz mücadele seksen altı milyonun mücadelesidir. En başta Kürtlerin ve Alevilerin mücadelesidir. Biz Alevlerin inanç mücadelesini kendi demokrasi mücadelemizden azade görmüyoruz. Öyle şey olamaz. Maraş’ta katledilen biziz, Sivas’ta katledilen biziz. Gazete direnen, katledilen biziz. Biz neredeyse Kürt kelimesini kullanıyorsak yanına mutlaka Alevi kelimesini koyarız. İsterseniz de açın demeçlerinize bakın. Kaldı ki biz kimseyle anlaştığımız falan yok değerli canlar. Orta Doğu’da yeni bir dünya kuruluyor. Orta Doğu’nun en dinamik, en güçlü, en kararlı ölümüne mücadele eden. Dünya ve Orta Doğu’yu İŞİD barbarlığından kurtaran o kadınların mücadelesiyiz! O Kadınların bir çoğu Alevi’dir. Bu mücadele sadece Kürtlerin değil. Bütün inancımla söylüyorum. Bu mücadele Kürt’tür, Alevi’dir, kadındır, gençtir, ermenidir. Öyle bir şey mi olur?
‘Öcalan’da Aleviler Bu İşin Merkezindedir Dedi’
Dünya demokrasi mücadelesine örnekler yaratan, yirmi yedi yıllık tutsaklığında hala sosyalist kimliğinden vazgeçmeyen, dünyanın yarım bıraktığı sosyalist enternasyonalin yeniden toplansın diyen ve “Sosyalist enternasyonali biz Kürt ve Türk, Alevilerle beraber toplayalım diyen Öcalan; “Biz barışalım ama Alevi’ler dışında kalsın. Biz anlaşalım ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyeleri ve İmamoğlu ayrıdır” mı diyecek? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Bizi ne zannediyorsunuz? Bu mücadelenin yarısı Alevi’dir, kendisi Alevi’dir. Alevi öğretisidir bizim rehberimiz. Eşim çocuklarım Alevi, Eş başkanımız Arap Alevi, merkez yürütmemiz, milletvekillerimiz arasında Aleviler var. O masad sadece Kürtler yok bundan emin olabilirsiniz. O masaya sadece Kürdü koyduğumuz zaman biz ebedi kaybetmiş bir toplum oluruz. Sayın Öcalan’la dört saat görüştük. Biz sorduk, Tülay Başkan da oradaydı, bir de Alevi kadındı. Dedi ki; “Alevi’ler bu işin neresindedir?” o da; “Alevi’ler ta bu işin merkezindedir, kalbindedir” diye cevap verdi. Bizzat bu işi yürüten insan söylüyor.
‘En Devrimci Tavır Özel’den Geldi’
İkincisi biz bu süreç, Recep Tayyip Erdoğan’a yürütmüyoruz arkadaşlar, Öcalan orada devletle görüşüyor. Devlet de dünyadaki yurtta doğuda gelişmelerden dolayı, oradaki ateşin, oradaki çatışmanın-savaşın Türkiye’de sıçraması üzerinden burada inkâr edilen imkânı kimliklerinle örgütlenmesi mücadele etmesinden korktuğu için bir süreç başlatıp masa kurmuş. Şimdi biz “Bu masada oturmayız, tabutlar gelmeye devam etsin” mi diyelim? Burada en devrimci bir çıkışı Özgür Özer yaptı. Kendi kamuoyundan gelen eleştirileri dikkate bakarak dedi ki; “Devlet bir masa kurmuş, adamlar oturmasınlar mı? tabii ki oturacaklar” dedi. Şimdi o masada oturmak, “sonsuz biat etmek”, önüne konulan “eksiği, yanlışı kabul etmektedir”? yıllık hafızamızı tazeleyelim.
‘‘AKP ile Değil Devlet İle Masadayız’
22 yıldır AKP’yle, ne zaman siyasal İslam’la ittifak etmişiz? Lütfen çok geçmişe gitmeyelim, 22 Kürt halkının oylarının 22 yılda AKP ve adaylarla gittiğini gören, duyan var mı? Bir kişi elini kaldırsın. Ayıptır! İnce gibi bir faşisti destekledik. İki dönem Kılıçdaroğlu’na oy verdik. İzmir Marşı’nın çaldığı yerden neredeyse kaybetmeden noktasına gelirken beğenmediğiniz Siirt, Batman gibi muhafazakâr yerlerde ve İzmir’de en yüksek oylarını Kılıçdaroğlu’na verdi. Biz Erdoğan’a mı oy verdik? Erdoğan’ın önünü biz mi açtık? Dokunulmazlıkları biz mi kaldırdık? Kayyum yasasını, istihbaratı teşkilatından birisinin gelerek bir parti başkanına “bunu Anayasa Mahkemesi’nde götürmeyin” diyen bizler miyiz? Eleştirin, öneri sunun ama kararlılıkla mücadele eden, bedel ödeyen, Seyit Rızaların, Mahirlerin, Denizlerin, Sakinelerin siyasal geleneğine; “AKP’le oturuyor, iş tutuyor, anlaşıyor, Erdoğan’ın önünü açacak” demeyin lütfen. Bizi buradan kovun ama bunları demeyin. Sizden rica ediyorum.
‘Erdoğan’ın Yeniden Aday Olması İçin Bize İhtiyacı Yok’
Kaldı ki, başka bir yanlış bilme durumu yine var. Şimdi Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için Öcalan’la bir pazarlık yapmasına gerek yok. Erdoğan, yeniden aday olması için, seçimden iki ay önce seçim kararı alıp 360 oy alması lazım. Böyle kolay iş varken neden Öcalan’la masa kuruyor? Ama bunu kimse söylemiyor. Erdoğan aday olması için Öcalan’la bir masa kurup müzakere yapmasına gerek yok, erken seçim kararı alacak. Sonra diyecek, “seçime var mısınız?” Ne CHP Ne biz Ne Deva Ne Saadet, hiçbirimiz karşı çıkmayacağız. Erken seçim dedikten sonra, sonrası bize size kalmış. Seçtirmeyelim. Var mısınız? Başka bir şey yine düzeltmek istiyorum. Sayın Başkan “Bunlarla olmayacağını” ifade etti. Ya ne yapalım? Biz de öle öle, içeri gire gire, göçe göçe… bütün Kürdistan coğrafyası kriminal, işte uçturucu, fuhuş, en büyük kötülüklerin yapıldığı bir coğrafya haline geldi. İnsanların ekmek bulamıyor. Sokak ortasında insanlar katlediliyor. Cezaevinde bizi koyacak yer kalmadı. Ne yapalım? Mansur Yavaş bir daha seçilsin diye bir beş yıldan mı bekleyelim? Bolu Belediye Başkanı seçilsin diye beş yıldan mı bu acılara katlanalım? Şimdi çözümün garantisi veriliyor mu ki üç-beş yıl daha cezasını çekelim, ezasını çekelim muhalefet iktidar olunca da gerçek bir sorunu çözmeye girecek diye? Yirmi iki yıldır bunların iktidarı, yetmiş yıldır kimin iktidardı?
‘Özgür Özel ve İmamoğlu Destek Verdi’
Onun için, Türkiye için de büyük şans gördüğüm, samimi, demokrat, düzgün, evirmeden, çevirmeden, bu süreç hakkında en sahi, en gerçekçi değerlendirmeler yapan, Özgür Özel’in deyimiyle söylüyorum. Her gün de görüşüyoruz. Her aşamasın da bilgilendirme yapıyoruz. Sayın Öcalan, Erdoğan merhaba demeden Özgür Özel’e on defa mektup yazmış. “Bu sürecin bizzat ana temel partisi sizsiniz. Cumhuriyet’i kuran parti sizsiniz. İkinci yüzyılda Cumhuriyet’i demokratikleştirecek parti de sizsiniz” diyor. Özgür Özel de buna değer biçerek; “evet bir masal kurulmuşsa DEM Parti ve Kürtler oturmalı, ama eğer o masada demokratik bir çözüm olmayacaksa da biz çözeceğiz” diyor. İşte biz buna kıymet biçeriz. İşte yaklaşım bu olmalı. Daha iki gün önce İmamoğlu’nu ziyaret edip buraya geldik. Sayın İmamoğlu, “bu süreci canı gönülden destekliyorum. Bu süreç daha önce başlamalıydı. Bunun başarıya ulaşması için üzerime ne düşüyorsa her şeyi yapmaya hazırım” dedi. Bu yönde basına da beyanat vermişti. İşte bizi bunlar ilgilendirir. Yoksa Sözcü Tv gibi kanaların, AKP’ye çalışanların ve Kürtlerle muhalefetin arasını bozmaya çalışanların yaklaşımları reddediyoruz.
‘Alevilerin Talepleri En Baştadır’
Kürtler demokrasiyi getirmeyen hiçbir rejimle oturmaz. Sayın Öcalan sadece Kürt coğrafyasına, beş tane Kürt kentine sığdırılacak bir insan değil. Sayın Öcalan ‘Demokratik toplum’ derken tam da Alevileri bu işin göbeğine koyuyor. Alevilerin ‘eşit yurttaşlık’ mücadelesini en başa koyuyor. Kırk yıldır bedel ödeyen, yüz yıldır devam eden bir sorunla ilgili oturulup konuşulacak ve “bir anayasa yapalım, içine Kürtlerin haklarını koyalım ama diğer herkesi de dövün” mü deniliyor? Vallahi lanet olsun oraya oturana da! o anlaşmayı yapana da! O anayasayı imzalayana da! Diğer siyasi partiler gibi devletiyle konuşmam, duygularımla konuşurum. İnandığımı konuşurum. Ve size burada söz veriyorum. Aleviler bu işin merkezinde en başında. Olmasa bu süreç yürümez. Alevinin olmadığı bir barış süreci mi olur. Alevi bir katliamlarıyla yüzleşmeyen bir süreç mi olur? Cemevlerinin resmi statünün tanınmadığı bir süreç mi olur? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Demokratik toplum meselesini size anlatmadığım için özür diliyorum. Demokratik toplum sadece Kürtler için değil. Türkiye’de yaşayan bütün inanç kimlikleri, etnik kimlikleri, sınıf kimlikleri, toplumsal cinsiyet kimlikleri tamamı için
geçerlidir.
‘Aleviler Kimsenin Arka Bahçesi Değildir’
Bizim öyle Alevilerden oy devşirme gibi bir siyasetimiz yok. Aleviler özgürdür. İstediği parti oy verebilir. Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy veriyorlar, Türkiye İşçi Partisi’ne de oy veriyorlar. Tabii ki vereceksiniz. Alevileri tek seferde düşünmek, Alevilere haksızlık olur. Aleviler özgür bir toplumdur. Biz daha kırk yıldır özgürlüğü anlamaya, tanımaya çalışırken ve devleti adam adım attırmaya çalışırken sizler doğuştan özgürsünüz. Doğuştan kimliğinize sahip çıkıyorsunuz. Doğuştan demokratik komünal ilişkiler var, dayanışma ilişkileri var.
‘Biz Alevilerden Öğreniyoruz’
Başkan söyledi, bu mekanı ciddi dayanışma ile almışsınız. Yani biz size bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Siz komünal değerlerden, direniş değerlerinizden öğrenmeye çalışıyoruz. Onun için bütün samimiyetimle söylüyorum. Adım benim, ismim ben değilim. Alevilerin masada olmadığı bir çözüm barışı süreci olmaz. Bunu Sayın Öcalan’ın kendisi de söylüyor. Biz Türkiye’de Alevi Topluluğu’nda dayanışma içerisindeyiz. Sürekli beraberiz, omuz omuzdayız. Biz hiçbir zaman Alevi Topluluğu’nda “niye bize oy veriyorsunuz, vermiyorsunuz” karşımasına da girmedik, girmeyiz. Alevilerin kimsenin arka bahçesi değil, bizimki hiç değil. Aleviler partiler üstüdür. Aleviler neyi ne yapacağını çok iyi bilirler. Alevilerin bu konuda ders vermek, rota çizmek, yol vermek, büyük ukalalık olur. Bizim ne haddimize ne hesabımızadır.
‘Yanlış Anlaşılmalar Var’
Başka bir durumda Sayın Öcalan’ın 19. Yüzyılda inşa edilen Alevilik ve Seyit Rıza ile Şeyh Said ile ilgili sözlerine dair var. Bunların Alevi toplum tarafından tartışıldığı, yanlış anlaşılması var. Ayrıca biz insanız, yanlış da söylenmiş olabilir. Fakat Sayın Öcalan şöyle diyor; “Alevilerin tarihsel direniş çizgisine… Özellikle Seyit Rıza şahsında somutlaşan hakikat arayışına ve onurlu duruşuna büyük bir kıymet atfettiğimi, çok açık bir şekilde ifade ediyorum.” Bu duruşun bir mirası olarak değerlendirip kendi mücadele deneyimine katkı sağladığını söyleyebilirim. Seyit Rıza’nın idam sehpasındaki son sözlerini bir halkın onurunu ve bilgelik mirasını temsil eden bir duruş olarak görmüyorum. Ancak bununla birlikte tarihsel kırılmaların ve kandırılmaların da bu sürecin bir parçası olduğunu, fakat Alevi halkın bunlara karşı baş eğmeyen bir duruş sergileyerek direnişin simgesi olduğunu vurgulamak istiyorum.” Diyor. Şimdi burada Alevilerin tarihine geçmişine direnişine dair dönük olumsuz bir şey var mı? Sayın Öcalan’ın söylediklerinin ben açılımını yapayım, şunu söylüyor. Kürt ve Alevi isyanlarında diyor ki, bu isyanlar ya katliam sonuçlandı ya da bu isyanın liderleri son sözlü idam sehpasında son sözlerini söylemek zorunda kaldı. Diyor ki, “biz onlardan dersler çıkardık”. Diyor ki, Seyit Rıza ve Şeyh Said’e sözler verildi ama bu sözler tutulmadı. İdama giderken son sözlerinde bunu dile getiriyorlar. Öcalan’da; “Bu isyanın liderlerini bir oyuna getirdiler. Ama iyi durdular, iyi direndiler. Ben de son isyanın lideri olarak, son sözlerimi idam sehpasında değil, masada söylüyorum” diyor. Biz de buna değer biçelim arkadaşlar. İlk defa bir isyanın lideri olarak masada çözümü barışı konuşuyor arkadaşlar.
‘Bütün Kimlik İnançlar Tanınmalı’
Türkiye’deki toplumsal yapısı içinde değişim dönüşüm ve bu süreci doğru okuyan kesimlerde var. Toplum eski, toplum değil. Biz statik davranıyoruz. Biz değişmiyoruz. Biz 80 öncesi kodlarla okuyoruz ama “bunlar bir gitsin duralım” diyorlar. Biz duralım da emekçi duramıyor. Emekçi geçinemiyor. Her gün kadın katlediliyor. Cezaevlerinde yer kalmadı. Biz seçiyoruz kayyum atıyorlar. Her gün yüzlerce Kürt çocuğu uyuşturucudan tut başka bilmem bir sürü kriminal şeylere bulaşıyor. Bizim durma taktımız var mı acaba? Vallahi benim yok. Velhasıl kelam bir komisyon kurulacak. Demokratikleşme ve Kürt sorununda atılacak adımlar belli; Bir, Kürtler ne istiyor? Çok net. Üç madde de özetleyecek. Kürtler ana dil özgürlüğü istiyor. Ana dilini öğrenecek, okuyacak, eğitimini görecek. İki; Kürtler yerel demokrasi istiyor. Avrupa yerel yönetimler şartnamesi var bilirsiniz. Türkiye’ye uygun versiyon olacak. Üç; Alevi ve Kürtleri “tek millet” ve “tek inanç gören” o tekçi zihniyet değiştirilerek, her kimliğin özgürce örgütlendiği, özgürce ibadetini yapabildiği, devletin bütün inançlara eşit ve özgür yaklaştığı bir sistem olacak.
‘Demokratik Anayasa Şart’
Tabi ki TMK değişecek, TCK değişecek. Demokratik bir anayasa olacak. Şimdi bir demokratik anayasada niye tereddüt yaşıyoruz? Bu anayasa “silah zoruyla önümüze getirilip imza atın” mı diyecekler? Böyle mi olacak sanıyorsunuz? Bu anayasa toplumsal sözleşmedir. Yani hem meclisten, hem dışındaki dinamikler bir araya gelerek bir metin hazırlayacaklar ve Aleviler bakacak, kendi talepleriyle ilgili bir gelişme varsa onaylar, Kürtler veya emekçiler de bakacak ve onların da talepleri varsa onaylar. Yani diyelim bir taslak hazırlandı. Toplumun önüne gelmeyecek mi? Biz içinde kendimizi görmediğimiz bir şeyi nasıl onaylayacağız? Yoksa eğer o zaman muhalefet ederiz. Dolayısıyla biraz değişime şans vermek ve inanmak gerekiyor. Karşıdaki doğru adımı atmazsa da biz de yumruğumuzu sıkarız.”
Bakırhan’ın ardından panel soru-cevap bölümü ile son buldu.
Haber ve Fotoğraflar: BAT-Cemevi Basın Ofisi / Ulaş Yunus Tosun







