Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK), Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Berlin Alevi Toplumu (BAT) Cemevi tarafından organize edilen ‘Sözümüz Var’ başlıklı Türkiye Barış Konferansı gerçekleşti. Konferansta konuşan Alevi Kurumları temsilcileri ile katılımcı siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri temsilcileri; Barış ve demokratik çözüm sürecine dair provokasyon diline, savaş çığırtkanlığına karşı durarak başta Aleviler ve Kürtler olmak üzere tüm kimliklerin hakları alınıncaya dek ortak mücadele kararlılığı konuşmalarında vurguladı. Temsilciler ayrıca devletin ve AKP-MHP’nin artık adım atmasının elzem olduğunun altını çizerek adım atması yönünde çağrıda bulundu.
Dün BAT-Cemevi ana salonunda düzenlenen konferans, 10 Ekim 2015’de İşid terör örgütünün bombalı saldırıları sonucu katledilen canlar ile eşitlik özgürlük mücadelesinde katledilenler aşkına bir dakikalık saygı duruşu ve sanatçı Haydar Selçuk’un seslendirdiği türkülerle başladı. Selçuk’un ardından konferansın moderatörlüğünü yapan AABK Medya Temsilcisi Özkan Lafatan selamlama konuşması gerçekleştirdi. Yıllardır süren mücadele ve direniş içinde olanlar kimlikler olarak barış için, birlik için bir araya gelindiğini vurgulayan Lafatan; ‘yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek’ diyerek direnen, sevgisiyle aydınlatan tüm katılımcılara konferansa katıldıkları için teşekkür etti. Lafatan’ın ardından BAT-Cemevi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yüksel Özdemir söz alarak selamlama konuşması yaptı.
“İki Temel Mesele Eşitlikçi Anayasayla Çözülür”
“İşid terör örgütü ve ortaklarının 10 Ekim’de katlettiği canları bir kez daha saygıyla anıyor ve katilleri lanetliyoruz” diyerek sözlerine başlayan Özdemir; “Kanaatimizce Türkiye’nin en önemli 2 temel problemi vardır. Bir; Kürtlerin eşit yurttaşlık temelinde kimlik ve anadil hak ve özgürlükleri iki; Alevilerin eşit yurttaşlık temelinde inanç temel hak ve özgürlükleri. Bu iki sorun birlikte ele alınmalı ve birlikte çözülmelidir. Bu da ancak eşit yurttaşlık içeren evrensel hukuka uygun, fikir ve inanç özgürlüğünü koruyan yeni bir sivil anayasanın sağlanmasıyla mümkündür” dedi.
Özdemir’in ardından Konferans katılımcı konuşmacılardan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasıyla devam etti. 10 Ekim’de katledilen canlar ile özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenleri anan Hatimoğulları onların barış ve özgürlük mücadelesine bağlı kalacaklarını vurguladı. Bu konferansın hem Türkiye hem de Ortadoğu’daki gelişmeler nedeniyle çok önemli olduğuna dikkat çeken Hatimoğulları’nın konuşmasından bazı önemli başlıklar şöyle:
Hatimoğulları: Barışın Sesini Yükseltmek Önemli
“Biz Türkiye’de Barış ve demokratik çözüm sürecini konuşurken sadece Kürt sorunun çözümünü konuşmuyoruz. Sayın Öcalan da bu sürece dair konuştuğunda ısrarla altını çizdiği noktalardan biri; ‘evet biz Kürt barışını ve Kürdün hakkını savunuyoruz ama Kürdün tek başına barışı sağlaması tek başına çözüme ulaşması çok zordur. Dolayısıyla biz demokratik Türkiye’yi, Demokratik Cumhuriyeti inşa etmek zorundayız ve toplumun demokratikleşmesi için elimizden geleni yapmak zorundayız’ mesajını biz bu sürecin esası olarak görüyoruz. Bugün biz eğer Türkiye’nin dört bir yanında; işçilerle, emekçilerle, kadınlarla, gençlerle, insan hakları savunucularıyla barışı konuşuyorsak bilelim ki toplumun bir bütün olarak demokratikleşmesi, ezilenlerin ve sömürülenlerin haklarının hukuklarının inşa edilmesi yönünde attığımız temel adımdır. Ve biz biliyoruz ki; işçi-emekçi kendi cenahın, halklar inançlar, kadınlar kendi cenahından barışın sesini ne kadar yükseltebilirse biz bu süreci o kadar başarıya ulaştırma şansına sahibiz.
“Aleviliği Türkiye’de devlete bağlayıp Suriye’de katlediyorlar”
Bu barış sürecini konuşurken gerek Türkiye’de gerek Avrupa’daki Alevi kurumlarıyla çok fazla bir araya geldik. Türkiye’de yüzün üzerinden Alevi kurumuyla çok önemli toplantı gerçekleştirdik. Alevi kanaat önderlerinden barışa dair görüş alışverişi gerçekleştirdik ve bunu yapmaya da devam ediyoruz. Bu fikir alışverişleri bizler açısından oldukça önemlidir. Cem evleri Türkiye’de statü sahibi olarak tanınmıyor ama Almanya’da tanınıyor. Bu başarınızdan dolayı partim adına tebrik ediyorum. Umarım bu Türkiye’de de gerçekleştireceğiz. Türkiye’de iktidar sadece Kürtlerle ilgilenmiyor. Farklı etnik ve inançlara karşı hem etnik hem inançsal mezhepsel şekilde tekçi ve asimilasyoncudur. Bugün devletin Aleviliği oluşturulmaya çalışıyorlar ve bunun için çok ciddi adımlar atıyorlar. Bunun en temel örneği Alevi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurarak devlete bağlanmasıdır. Biz Aleviler tarih boyunca katledildik, asimile edilmeye çalışıldık ve bu yüzyılda da devam ediyor. Suriye’de HTŞ Şara rejimi eliyle Aleviler katledildi. İşte biz bu Barış sürecini hem Türkiye’nin hem de bölgenin barış ve demokratikleşme süreci olarak okuyoruz. Bu nedenle başta Aleviler olmak üzere tüm kimliklerin eşit olması için bir demokratik zemin oluşturmaya çalışıyoruz.
“Devlet Sürüncemede Bırakıyor Farkındayız”
Bahçeli’nin mecliste tokalaşması ve ardından Öcalan’ın hem 27 Şubat metni hem de örgütüne yönelik silah bırakma çağrısı, örgütün silahları yakmasının ardından devam eden bu çözüm sürecimde devletin attığı tek bir adım var o da komisyon kurulması. Meclis komisyonu önemli çünkü konuşulan her şey resmi olarak kayıt altına alınıyor fakat yasal ve hukuki düzenlemeler konusunda adımlar atılmalıdır. Bu yasal ve hukuki adımlardan kasıt nedir? Özgürlük ve demokratikleşme yasaları, silahsızlanmayı hızlandıracak yasanın çıkması, TMK’nın gündeme alınması, yerel yönetimler demokratikleşmenin adımlarından biridir ve kayyum yasalarının kaldırılması gündeme alınmalıdır. Cezaevleri meselesi, tutuklu arkadaşlarımızın ve tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmasına dair düzenlemelerin gündeme alınmasıdır. Tek taraflı atılan adımlar var ve henüz iktidar ve devlet tarafından üstüne düşen sorumlulukları yerine getirilmediğinin altını burada da çiziyoruz. İktidarın süreci sürüncemede bırakma siyasetinin de farkındayız. HDP, Öcalan-Demirtaş üzerinden yürütülen algı operasyonlarının benzerleri CHP ve ona bağlı belediyeler ve başkanları üzerinden de sürdürülüyor. Bu anti demokratik uygulamaların son verilmesi, cezaevlerinden tutuklu arkadaşlarımızın serbest bırakılması, kayyumların durdurulması demokratikleşme açısından önemli adımlardır.
“Hem Müzakere Hem Mücadele İçindeyiz”
Biz şunun da farkındayız sevgili arkadaşlar… İktidarla devletle müzakere yürüttüğümüz kadar onunla mücadeleyi de yürütüyoruz. Demokrasi mücadelesini yürütüyoruz. Fakat biz hem partimizin hem de bu sürece destek veren muhalif kesimlere dair algı operasyonlarına karşı çıkamazsak süreci başarıya ulaştıramayız. Savaşı isteyenlerin sesi ön plana çıkar. Biz üstümüzde oynanan farkındayız ve her kesimden muhaliflerle birlikte hareket ederek bu algıyı boşa çıkaracağımıza inanıyoruz. Barış elbette ki altın tepside sunulmayacak biz mücadele ederek onu kazacağız. Bunu bütün ezilen ve sömürülenlerle Alevilerle hep birlikte başaracağız. Her şeye rağmen akan kanı durdurup barışı sağlayacağız. Hızır yar ve yardımcımız olsun.”
Akdoğan: Alevilik Yolu Barış Yoludur
Hatimoğulları’nın ardından söz alan CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan; Alevilerin hem tarihsel, hem kültürel hem gelecek vizyonunun ‘barış’ demekten geçtiğine dikkat çekerek şu başlıklara değindi;
“Yolumuz, erkanımız, deyişimiz, türkümüz, semahımız bize ‘barış yolunu gösteriyor. Ulularımız, Pirlerimiz, önderlerimiz bize ‘Barış yolundan ayrılmayın’ diyor. Evet canlar, bir süredir çözüm süreci devam ediyor. Bu süreç Türkiye’de olduğu kadar Ortadoğu’da barışı getirecekse ne mutlu bize. CHP olarak bizlerin bu sürece yaklaşımı ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyiz. Bu ‘mış’ gibi yapmak değil, ‘ihtiyatlı olmak’ AK Parti gibi bir iktidara karşı gerekliliktir. Kayıtsız şartsız destek olmak zararlıdır, ihtiyat her zaman yararlıdır çünkü AK Parti iktidarı bu konuda sabıkalıdır. Bu konuda bir komisyon kuruldu ve ben de bu komisyonun üyelerinden biriyim. Komisyonu önemsiyoruz, bizim önerilerimizden biriydi ancak internet sitelerine girdiğimizde düşüncelerini öğreneceğimiz kurumların temsilcilerinden düşüncelerini sözlü almış olduk. Biz CHP olarak, güncel ve gelecek misyonumuz, denge belirleme misyonumuz nedeniyle oradayız. İşin aslını sorarsanız Erdoğan ve şürekası bizim orada olmamızı hiç istemedi. Oradan çıkarsak çok sevinecek ama biz o noktada değiliz. Biz geldik oraya ve bu komisyonun sonuç vermesini bekliyoruz.
“Çözüm Kürt ve Alevilerin Eşit Yurttaşlık Hakkıdır”
CHP Kürt sorunun varlığına peşin olarak inanmaktadır nokta! Çünkü Kürtler; “Benim sorunum var” diyor. Aynı şekilde Alevilerinde sorunu var çünkü onlara “Benim sorunum var” diyor. Peki “Kürtlerin sorunu yok” denildiği zaman onların yaşadığı güncel sorunların gerçekliği ortadan mı kalkıyor? Hayır kalkmıyor! Dolayısıyla bir meseleyi hiç dolaştırmadan hiç kenara atmadan “sorunum var” diyen her kesime inanarak başlanması gerekiyor meseleye. Eğer bunu görmüyorsak ve çözülmesi gereken soruna farklı isimlendirmeler yapılıyorsa sen o meseleyi çözmek istemiyorsun arkadaş. Çözemesin, samimi olmak zorundasın.
“Provokasyonlara Karşı Birlikte Tepki Vermeliyiz”
Gelecek vizyonumuzda iki şeyi ortaya koyuyoruz. Demokratikleşme ve hukuk devletinin güçlendirilmesi. Eşit yurttaşlık çerçevesinde temelinde hak ve özgürlükleri korumak zorundayız, hukuk dışı uygulamalara son vermek zorundayız, hukuk devleti ilkesini hayata geçirip kültürel hakları tanımak zorundayız. Yasal düzenlemeler yapacağız ve kardeşçe yaşayacağız. Bunun dışında başka bir çare başka bir merhem yoktur. Değerli canlar yükümüz ağır yolumuz uzun niyetimiz halis. Türkiye’nin her köşesinde alanında hassasiyetler var ve bunları gözetmek zorundayız. Birbirimizi eğrite edecek sözlerin bu sürece faydası yoktur. Sürecin hukukiliğini ve demokratik meşrutiyetini elden bırakamayız. Başta; aydınlar demokratlar, çağdaşlar olmak üzere bu sürecin selametini isteyen herkes ‘Bir olmalı, iri olmalı, diri olmalıdır.’ Provoke edenlere karşı birlikte temkinli olmalıyız. Bin düşünüp bir söylemeliyiz.
“Alevilerin Haklarını Tanımadan Olmaz”
Bu komisyonun adı “Milli Birlik ve Kardeşlik” ise; bu komisyonun Alevilerle ilgili sözü olmalı ve Alevilerinde bu komisyonda sözü olmalıdır diye düşünüyoruz. Komisyonda ifade ettiğim bir paragrafı sizlerle burada da paylaşayım… “Toplumsal bütünlüğün güçlendirilmesi ve Milli Birlik ve Kardeşliğin pekiştirilmesi konusunda en önemli unsurlardan birisi de Alevi yurttaşlarımızdır. Biz, Alevilerin başta kamu alanı olmak üzere yaşadıkları eşitsizliklere, karşılaştıkları hak ihlallerine, Alevi inancın yok sayılmasına son verilmesi gerekir. Bu da Toplumsal bütünlüğün güçlendirilmesi ve Milli Birlik ve Kardeşliğin pekiştirilmesinin ana noktalarından biridir.”
Akdoğan’ın ardından EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan söz aldı. Aslan’ın konuşmasından bazı başlıklar şöyle:
EMEP Başkanı Aslan: 3. Paylaşım Sürecindeyiz
Başta 10 Ekim gar katliamında katledilenler olmak üzere ezilen sömürülen inkar edilen sınıflar kimliklerin hakları ve özgürlükleri adına yaşamını yitirenlerini saygıyla anarak sözlerine başlayan Aslan’ın konuşmasından bazı başlıklar şöyle: “Türkiye’de 100 yıllık bir sorunu ve barışı tartışıyoruz. Bu süreci ve barışı tartıştığımız günümüzde Türkiye, bölge ve dünyanın içinde olduğu koşulları da konuşmak zorundayız. Emperyal güçler silah ve savaşa ciddi bütçeler harcanıyor. Bugün 3. Bir paylaşım sürecinin içinden geçiyoruz. Bu süreç giderek şiddetleniyor. Ortadoğu’da yansımasına bakıldığında burada özgürlük barış demokrasi istemiyorlar. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Arap Baharı adıyla ezilen halklarının ve ezilen işçi emekçi sınıflarının ayaklanmalarına müdahale edildi devrimleri çalınmaya çalışıldı ülkeleri parçalandı. İsrail ve işbirlikçilerinin siyasetiyle Filistin halkına karşı soykırım, Suriye Esad yönetimi yerine cihatçı rejim getirildi İran’a karşı operasyonlar yapıldı.
“Kürtlerin Hakları Amasız Fakatsız Kabul Edilmelidir”
Türkiye’de başlayan barış süreciyle birlikte bu çözüm süreci de hem Ortadoğu da hem de dünyada gündeme oturdu. Tartışılıyor. Baştan söylemek isterim… Emperyal devletlerin dahil olduğu süreçlerin halkların ve ezilenlerin yararına olmadığı ve olmayacağı açıktır. 100 yıl önce bu güçler Kürdistanı 4 parçaya böldü. Kürtlerin ayrı devlet olma hakkı dahil olmak üzere ulusal hakları ve ulusal hak eşitliği olmak üzere bir çok tartışmaları yaşadık. Parti olarak biz şunu hep söyledik; ‘Kürt halkının amasız fakatsız tüm ulusal hakları tanınmalıdır. Nasıl yaşamak istiyorsa, kimlerle yaşamak istiyorsa bunun kararını Kürt halkı kendisi vermelidir. Bu talepler ne Türkiye ne Suriye, Ne İran Irak’ın lütuflarıyla alınacak haklar değildir. Kürtler bugüne kadar birçok kazanımlar elde etti ve bu kazanımlar kendi mücadeleleriyle kazandılar. İşte AKP ve MHP’nin bu sorunu çözmeye dönük yaklaşımında gördüğümüz, Kürtleri en aza razı etme hatta bölgesel olarak elde ettiği kazanımlarını mümkünse elinden almanın plan ve provalarını bir taraftan yapıyorlar. Fakat Kürt halkı ve onunla birlikte olan demokrasi güçleri var oldukça bu kazanımların elden gitmesine izin vermeyecekler.
Türkiye’de Kürtler başta olmak üzere 86 milyonun eşitliğe barışa özgürlüğe adalete ihtiyacı var. Şimdilik atılan tek adım komisyon ama bu komisyonda bile Kürt annenin Kürtçe konuşmasına izin vermiyor. Lanet olsun onlara. Bu insanların ana dillerini konuşmasına izin vermeyecek bir yerdesin. Bunlar kabul edilemez! Barış istiyorsanız, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Ekrem İmamoğlu dahil tutuklu insanlar serbest bırakılmalı, kayyumlara son vermelisiniz, belediye başkanları görevlerine yeniden başlamalıdır, anadilinde eğitim hakkını tanıyacaksınız. Eşitlik ve demokrasi özgürlük sorunlarını çözeceksiniz. Barış istiyorsak bu başlıkların hepsinin çözülmesi gerekiyor. Bu sorunların çözülmesinin yolu aynı zamanda ortak birleşik bir mücadeleden geçiyor.
Aslan’ın ardından söz alan AABK Eşit Başkanı Nevin Kamilağaoğlu; Çok yoğun ve çok önemli bir süreçten geçildiğini, Türkiye’de ciddi bir otoriterleşme yaşandığını dikkat çekerek bazı önemli noktalara şu şekilde değindi…
“İnkar Eşitsizlik Üzerine Kurulan Bir Cumhuriyet”
Alevi toplumu olarak Aleviler olarak binlerce yıldır hak mücadelesi veriyoruz. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinde kuruluş projesinin nasıl ötekilerin inkarı üzerinden kurulduğunu çok iyi biliyoruz. Aleviler üzerinden kuruldu. Kürtlerin, gayrimüslim azınlıkların inkarı üzerinden kurulan yüzyıllık bir Cumhuriyet’i yaşadık. Hani Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında dedik ki biz de kendi acılarımızla yüzleşelim. Artık bunları sürekli dile getirmeyelim. Bunların üzerindeki çizgi çekelim ve önümüze bakalım. Haklarımızı isteyelim. Biz bunu istiyoruz Alevi toplumu olarak. Ama devlet istemiyor. Devlet sürekli Alevilerin “nasıl yok sayalım”, “Nasıl inkar edelim” diye çalışıyor.
“Külliye Dikmek Yok Saymaktır”
Her yıl yüzlerce, binlerce insanımızın Türkiye’nin farklı yerlerinden gelip ibadetini yaptığı kendini ser çeşmede devlet eliyle yeni bir külliye yapılıyor. Bu külliyenin orada dikilmesi özel olarak oranın seçilmesi tesadüfü değil yoldaşlarım. Aleviliğin ortadan kaldırılması. Alevilerin Cemevi’ne külliye denilmiyor. Biz külliyeyi farklı bir şekilde algılıyoruz. Alevilerin ibadet yerleri; Cemevleri, dergahlarıdır. Alevilere ait olan merkezleridir. Ve o külliyenin bizim kutsal saydığımız sembol olan kutsal bir yere dikilmesi demek; “siz yoksunuz” demektir. Vahameti düşünebiliyor musunuz? Asimilasyonun geldiği noktayı düşünebiliyor musunuz? Ve bir şey daha dikkat çekmek istiyorum. Bizim inancımız bizim yol erenlerimiz içinde hem kadıncık ana vardır. Kadıncık ananın orada olması da onları rahatsız ettiği için o külliyeyi diktiler. Çünkü kadından da nefret ediyorlar. Oysaki o Kadıncık Ana türbesinin varlığı o gericiliğe karşı panzehirdir.
“Alevilere Yönelik Soruşturmalar Fişlemeler Devam Ediyor”
Yani asimilasyon ve baskı devam ediyor. Daha dün Munzur Üniversitesi’nde bir akademisyenimiz Kırklar Meclisi ile ilgili bir paylaşım yapıldığı için hakkında soruşturma açıldı. Kamusal alanda çalışan Alevilerin ne kadar büyük ayrımcılığa uğradığını hepimiz biliyoruz. Başka bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Alevi çocukları ile ilgili Alevi kızları, kadınları ile ilgili korkunç bir fişleme var. O fişlemelere dair kanıtlar elimizde var. Yani böyle bir toplumda Aleviler nasıl nefes alsın? Zor. Gerçekten zor.“Ya parçalanacağız, yok olacağız. Ya da birleşik bir güç olacağız. Bunun başka yolu yok. Şimdi çok ciddi bir barış süreci var.
“Şiddeti Siyaset Yapan bir Devlet Var”
Barış süreci içinde diyoruz ki; “Biz ölümden yana değil, biz yaşamı kutsayan toplumuz, bir iradeyiz. Sevgiyi savunuyoruz, kardeşliği, dayanışmayı savunuyoruz. Onun için atılan bu barış adımı Aleviler için de çok önemli. Çok çok kıymetli. Ama bizi tereddüde düşüren konular da var. Alevi kurumları olarak şunu istiyoruz. Barış sürecinin hukuksal bir at yapısı olması ve bir takım demokratik adımlar atılması gerekiyordu ama henüz ortada somut bir adım yok. Hasta tutsaklar var. Alevi kurum temsilcileri siyasetçiler içerde. Kadın yöneticilerimiz içerde. Gazeteciler içerde, bugün CHP üzerindeki baskılar, CHP’li başkanların tutuklanması. Yani öyle bir şiddet sarmalı ve baskı şu anda Türkiye’de yaşanıyor ki hükümet şiddet siyaset olarak kullanıyor. Oysa ki siyaset şiddetin tam karşıtı olmalı. İşte Türkiye’deki bu şiddet sarmalı biz bize Alevi toplumunu, Alevi kurumlarını son derece endişelendiriyor. Çünkü şiddet varsa hukuksuzluk var. Şiddet varsa her türlü insan hakları ihlali var. Oysaki Demokratikleşmenin ve Barış’ın yolu Alevilerin farklı kimliklerin, çevre ekoloji hareketlerinin, kadın hareketlerinin, gençlik ve muhalif siyasi hareketlerin önünü açmakla olur. Türkiye Alevi hareketi ve kurumları kıskaç altında. Avrupa’daki Avrupa Alevi hareketlerimizi konfederasyonumuz, federasyonlarımızı, gözümüz gibi korumak zorundayız. Bizler Alevi toplumu olarak Avrupa’da ne kadar çok güçlü olursak sırt sırta verirsek bir çok sorunumuzu çözeriz.
AABF Başkanı Mat: Aleviler her yerde Hak Mücadelesinde içindedir
Kamilağaoğlu’ndan sonra son olarak sözü AABF Genel Başkanı Hüseyin Mat aldı. Türkiye’de bir seçim olduğunda veya önemli bir süreç başladığında, herkes Alevilere yönelip şu soruları sorar: “Aleviler ne düşünüyor? Ne yapmak istiyor? Ne yapacak?” Bu sorularla sık sık karşılaşıyoruz.” Diyen Mat konuşmasında şu başlıklarla devam etti: “Ancak Aleviler sadece Alevi örgütlenmeleri içinde mücadele eden bir topluluk değildir. Örneğin, Seyit Başkanım, Alevilik var mı? Evet, var. Peki neden sordum? Bakın, CHP, DEM, EMEP her yerde Aleviler. Hak ve demokrasi mücadelesi verilen her alanda Alevileri görebilirsiniz. Sadece Cemevleri veya Alevi örgütleriyle sınırlı değiller. Kuşları koruma derneğine gitseniz bile orada Alevilerle karşılaşırsınız. Çünkü Alevi inancının temelinde zalime karşı mazlumun yanında durmak, mücadele etmek ve herkesin hakkını korumak vardır. Doğal olarak, böyle bir inanca sahip olan bir topluluk; doğa, çevre, kadın, gençlik veya herhangi bir hak mücadelesi verilen yerde mutlaka bulunur.
“Önceki Çalıştay da Alevilerin Hakları Reddedilmişti”
Siyasi parti temsilcilerimiz konuşuyor, konuştular. Benzer konferansları ilk kez düzenlemiyoruz. Tülay Başkan bilir; Türkiye’de başladık, Londra’da devam ettik, ardından Almanya ve ABD’de paneller düzenledik. Şimdi de Berlin’deyiz. Neden yapıyoruz? Çünkü söyleyecek sözümüz var, konuşmamız ve bir şeyleri paylaşmamız lazım. Önemli süreçler hızlı gelişiyor ve bu süreçte neler yapmamız, nelere odaklanmamız ve önceliklerimizin ne olması gerektiği konusunda fikir alışverişinde bulunmamız gerekiyor. Son dönemlerde özellikle AKP tarafından “Alevi açılımı”, yeni anayasa ve barış sürecinden bahsediliyor. Kısaca değineceğim. “Alevi çalıştayı” diyorlar, ancak 2009-2010’da yapılan 9 çalıştayın sonuç bildirgesinde Alevilerin talepleri reddedilmiş ve aşağılayıcı ifadeler yer almıştı. Raporda şu yazıyordu: “Aleviler, devletin size verdikleriyle yetinin.” Aynen böyle yazdık. Şimdi yeni bir çalıştaydan bahsediyorlar, ancak samimiyetten uzak olduğunu düşünüyorum.
“Önce Tanıyın Sonra Konuşalım”
Anayasa tartışılıyor. Biz diyoruz ki: Önce mevcut anayasayı uygulayın. Alevilerin taleplerinin kabul edilmesi için anayasa değişikliğine gerek yok; bu talepler kararnamelerle hayata geçirilebilir. Herkesin ibadet yeri kutsaldır: kiliseler, camiler, havralar… Ama Alevilerin bir ibadet yeri vardır: Cemevi. Önce Cemevi’ni ibadet yeri olarak tanıyın, sonra konuşalım. Önce adım atacaksınız sonra konuşacağız.
“Barış, sadece Diyarbakır’dan değil, Hacıbektaş’tan da geçer”
Barış sürecini destekliyoruz. Ancak Alevilerin sorunları sadece AKP veya 100 yıllık Cumhuriyet tarihiyle sınırlı değil; yüzyıllardır devam eden bir sorundur. Çözüm, diyalog ve bir araya gelmekten geçer. Barışı sonuna kadar destekliyoruz ancak asla AKP’ye, özellikle de Erdoğan’ın inisiyatifine teslim edemeyiz veya havale edemeyiz. Burada kime sorarsanız sorun, herkes barıştan yana olduğunu söylüyor. Eğer barış sağlanamıyorsa, bu sorumluluğu üstlenmek gerekiyor. Barış, aynı zamanda gereken bedeli ödemeyi göze almak demektir. Korkmadan, çekinmeden ne istediğimizi açıkça söyleyebilmek ve söylemek zorundayız. Evet, barış istiyoruz ama bizim de belirleyici olduğumuz koşullar var. Birincisi, eğer bir barış sürecinden bahsedeceksek, bu sürecin AKP’nin veya MHP’nin önünü açacak bir araç haline gelmesini kabul edemeyiz. Yeni bir Türkiye’den, demokratik bir cumhuriyetten söz ediyorsak, siyasal İslam odaklı bir gelecek asla kabul edilemez. Bunu net olarak ifade ediyoruz. Demokratik, laik bir cumhuriyet talebimiz doğrultusunda barışı istiyoruz. Şunu da vurgulamak gerekir: barış sadece Diyarbakır’dan geçmez; barış aynı zamanda Dersim’den ve Hacı Bektaş’tan da geçer. Bu nedenle Alevilerin taleplerinin de dikkate alınması, bu taleplere yanıt verilmesi gerekiyor. Barış sürecinin arkasında sonuna kadar durmakla birlikte, endişelerimizi ve beklentilerimizi açıkça dile getireceğiz.
“Dünya Alevileri Bir Çatı Altında Olacak”
Geçen hafta Garip Dede Dergahı’nda kurumlarla bir araya geldik. Son on yıldır Türkiye’deki Alevi kurumları ortak hareket ediyor, logolarını birlikte kullanıyor, eylemleri birlikte organize ediyor ve anmaları birlikte yapıyorlar. Bu son derece önemli ve değerli bir gelişme. Türkiye’deki Alevi hareketi, karşılıklı saygı içinde büyüyen bir süreç yaşıyor. Dergahta bir araya geldiğimizde, Alevi kurum başkanları olarak şu konuda mutabakata vardık: Artık sadece Türkiye’de veya Avrupa’da değil, tüm dünyadaki Alevileri bir çatı altında toplayacak kurumsal bir yapıya ihtiyaç var. “Aleviler en azından bir çatı altında bir araya gelebilmeli” şiarıyla Alevi Bektaşi Temsilciler Meclisi’nin kurulmasına karar verildi. Aralık ayında düzenleyeceğimiz büyük bir kurultayla bu süreci tamamlayacağız.
“Kürtlerle Yan Yanayız”
Alevi Bektaşi Cemevi Başkanlığını kurdu devlet biliyorsunuz. Bu kurumun kurulmasının nedeni bizim Alevi kurumlarının daha fazla birlikte olması ve bir araya bir araya gelmesidir. Alevi kurumlarının Kürtlerle, sosyalistlerle, diğer toplum kesimleriyle yan yana gelmesi, Cumhuriyet tarihinin 100 yıllık ezberini bozuyor. Biz bu ezberi bozuyoruz ve yan yana gelmeyi daha da güçlendireceğiz. Daha dün “Alevilerle Kürtler yan yana gelir mi”, “Alevilerle diğer kesimler yan yana gelir mi” tartışmaları vardı. İşte gerçek şu: Aleviler yan yana gelecek, Kürtler yan yana gelecek, Türkiye’de tüm farklı kesimler yan yana gelecek. Biz artık ne istediğini bilen, kiminle nasıl işbirliği yapacağını bilen, olgun bir inanç topluluğuyuz. Kimsenin bize demokrasi dersi vermesine gerek yok.
“Kaybetmeye Mahkumlar”
Sonuç olarak umutluyum. Süreç ne kadar ağır ilerlerse ilerlesin, AKP’nin ve devletin kendine göre planları olsa da, biliyoruz ki Türkiye demokrasisi bir gün mutlaka kazanacak. Orta Doğu’daki örnekler ortada: Kaddafi’yi de gördük, Saddam’ı da… Yakın tarihimiz bize gösterdi ki, halkına zulmedenler kaybetmeye mahkumdur. Erdoğan da kaybedecek. Ancak oturup onların kaybetmesini bekleyemeyiz. Mücadele etmek, daha fazla bir araya gelmek zorundayız. İnanıyorum ki içimizdeki umut çocuğu ölmedi, yaşıyor. Ve Nasıl ki Avrupa’daki Aleviler haklarını elde ettiyse Rojava’daki ve Türkiye’deki Kürtler haklarına kavuşacak, Türkiye’deki Aleviler de haklarını elde edecek. O günlere kadar mücadeleye devam edeceğiz.”
Mat’ın konuşmasının ardından Konferansın ilk bölümü sona erdi. 2. Bölümde ise Konferansa katılan, Avrupa Alevi Kadınlar Birliği Başkanı Leyla Solmaz, DEM Parti Halklar ve İnançlar Komisyonu üyesi Yüksel Mutlu, İsviçre Alevi Birlikleri Federasyonu 2. Başkanı Kenan Küçük, CHP Berlin Birliği Başkanı İmam Kaloğlu, konuşma gerçekleştirdi. Yapılan konuşmalarda, Devletin ve AKP-MHP’nin baskı şiddet tutuklama politikalarına karşı ve başta Aleviler olmak üzere Kürtler, diğer farklı kimlikler ve sınıfların hakları için ortak mücadelenin devam etmesi vurgulandı.
Yapılan konuşmaların ardından soru-cevap bölümü ile Konferans son buldu.
Konferansın sonuç bildirgesi yakın zamanda Konferans Komitesi tarafından kamuoyuna açıklanacak.
Haber ve Fotoğraflar: BAT-Cemevi Basın Ofisi / Ulaş Yunus Tosun




















